Üniversitelerde Yapılan Buluşların, Tescil ve Ticarileşmesi Sorunu?
Günümüzde üniversiteler, sadece ders anlatılan ve tek amacı mezun vermek olan eğitim kurumu olmayı bırakmak zorundadırlar.
Gelişmiş ülke üniversiteleri, eğitim ve mezun vermek yanında kültürel etkinliklere katkı sağlamak, bilim ve teknolojik alanda araştırmalar ve buluşlar gerçekleştirmek, gerçekleştirilen yenilikleri ve buluşları ticarileştirmektedirler.
Başarılarına göre üniversite sıralamalarında artık fikri haklar alanında yapılan çalışmalar, tesciller önemli etken olmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde üniversiteler, hemen ticarileştirilecek buluş yapmaya yönelmekte, bunun için yerel küçük işletmeler dahil uluslararası dev firmalarla birlikte çalışmaktadırlar. Üniversiteleri, hemen ticarileştirilecek buluşlara yönlendirmek için bilim vakıfları, şirketler milyarlarca dolar kaynak vermektedir.
Bu teşvikler ve yapılanma akabinde gelişmiş ülkelerde yapılan buluşların yaklaşık %10’u üniversiteler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Oxford Üniversitesinden örnek vereyim: Covid19 virüs salgını sırasında Oxford Üniversitesi önce virüse karşı aşı geliştirme çalışmaları yaptıklarını ilan etti, ardından aşı alanında ilerleme kaydettiklerini ve AstraZeneca ilaç firmasıyla birlikte çalışmalarını yürüttüklerini duyurdu.
Olayı incelediğimizde; birçok ilaç firması, üniversite, araştırma kurumları benzer aşıları geliştirmiş ve piyasaya sürmüşlerdi, aşılar arasında çok fark yoktu, fakat Oxford Üniversitesi ile AstraZeneca firması sadece araştırma ve üretim güçlerini değil asıl marka, haber değerlerini birleştirerek, benzerlerinden bir adım öne çıkmış ve daha başarılı olmuştur. Oxford Üniversitesi, buluşunu ve markasını ticarileştirme konusunda çok başarılı bir süreç yürütmüş, Covid19 virüs salgınından marka değerini, bilinirliğini artırarak ve milyonlarca dolar kazanarak çıkmıştır.
ABD’de birçok üniversite bir yılda yüzün üstünde tescil almaktadır. Örneğin: 2018 yılda California Üniversitesi’nin 526 patent başvurusu yayınlanmıştır.
Fikri hakların gelişmesi ve tescil sayısının artması için ülkemizde de çok ciddi çalışmalar ve teşvikler verilmektedir. Özellikle TÜRKPATENT bu konuda çok samimi, gayretli faaliyetleriyle adeta lokomotif görevi görmektedir. Türk Üniversitelerinin ve akademisyenlerinin de gelişmiş ülkelerdeki emsalleri gibi fikri haklarda yeniliklere, buluşlara imza atması için yapılan çalışmalar olumlu sonuç vermeye başlamış ve patent, faydalı model, tasarım tescil sayılarında ciddi artışlar sağlanmıştır. Bu artışın her yıl artacağı açıktır.
Şimdi sıra buluşların, yeniliklerin ticarileştirilmesindedir!
Üniversite buluşlarının ticarileştirilmesi talebi ilk olarak ABD’li akademisyenler tarafından dile getirilmiş olup 1951 yılında ABD California Stanford Üniversitesinin öncülüğünde “Science Park / Bilim Parkı” kurulmuştur. Günümüzde Silikon Vadisi olarak anılmaktadır.
Elde edilen başarının akabinde diğer gelişmiş ülkelerde de üniversiteler ve ticari işletmeler Bilim Parkı, Teknokentler kurmuşlardır.
Ülkemizde bu süreç daha ziyade yurtdışı kaynaklı kurumların tavsiyesi ve fon destekleri sonucunda 2001 yılında yayınlanan “4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu” akabinde başlamıştır.
Ülkemizdeki Üniversiteler bünyesinde; Kuluçka Merkezi, Fikri ve Sınai Haklar Merkezi, Teknoloji Transfer Ofisleri, Bilim Parkı, Teknokent ... vb adlarla faaliyet gösteren birimler oluşmaktadır. Bu birimler Üniversiteler ile ticari işletmeleri bir araya getirip, sanayinin ihtiyaç duyduğu alanlarda buluş ve yenilikler gerçekleştirip bunları ticarileştirmeyi amaçlamaktadır.
Ülkemizde, Üniversite buluşlarının ticarileştirilmesi hedefine ulaşılır mı?
Ulaşmaya mecburuz!
Fakat hedefle aramızda ciddi engeller bulunmaktadır; 50 yıl geriden başladığımız bu yarışta önümüze kendi kendimizin koyduğumuz engelleri kaldırmadan rakiplerle arayı kapatmak imkan dahilinde de değildir.
Söz konusu engelleri kaldırmak için;
- Akademisyenler, ticari işletmelerin taleplerini, önerilerini dikkate alarak geliştirme yapmalıdır. Akademisyenler, kendi istek ve kariyerler planları kapsamında bilimsel araştırmalara yönelmeyi tercih etmekte, çoğu zaman ticari işletmelerin neyi talep ettiklerini önemsememektedirler. Bu durumda da ortaya bir buluş çıksa dahi sanayiden herhangi bir talep olmadığı için buluş ticarileşmemektedir.
- Ticari işletmeler, araştırma faaliyetlerine maddi destek vermelidir. Ticari işletmeler Ar-Ge masraflarına hiç katılmadan buluş ve yenilik sahibi olmayı ummaktalar. Üniversitelere, maddi ve teknolojik destek vermek noktasında cimri davranmaktadırlar. Bu durum “Ekmeden, biçmeyi ummaktır”. Oysa üniversitelerin Ar-Ge faaliyetlerinin içinde yer alması, ticari işletmelere kendi maddi kaynaklarıyla asla kavuşamayacakları imkanlara çok daha düşük maddi kaynaklarla çok daha verimli bir şekilde ulaşmayı sağlamaktadır.
- Fikri mülkiyet haklarının paylaşımı noktasında anlaşma kültürü oluşması gerekir. Üniversiteler tarafından ortaya çıkarılan buluş ve yeniliklerin fikri mülkiyet haklarının kime ait olacağı noktasında buluşu yapan akademisyen, üniversite ve projeye maddi destek veren ticari işletme arasında çoğu zaman sorun yaşanmaktadır. Araştırmalara maddi destek veren ticari işletme, ortaya çıkan buluşun tüm fikri mülkiyet hakkına sahip olmak istemekte, ileride elde edilecek kazancı paylaşmaya yanaşmak istemektedir, öte yandan buluşu yapan akademisyen ve imkanlarını kullandıran üniversite de buluş üzerinde mülkiyet dolayısıyla ticarileşme halinde kazanç istemektedir. Taraflar arasındaki bu ihtilaf, anlaşma kültürünün gelişmesi ve işin başında hak ve yükümlülükleri düzenleyen sözleşmelerle belirlenmelidir.
- SMK’da yer alan tescil, mülkiyet ve paylaşım hükümleri ticari gerçeklere ve hayatın akışına ters düşmektedir, düzeltilmesi gerekir. SMK’nun beşinci kısmı, çalışan buluşları ile yüksek öğretim kurumunda gerçekleşen buluşları düzenlemektedir. İlgili hükümlere göre üniversite, buluş için tescil başvurusu yapmak ve tescil aldıktan sonra bunu koruma süresinin sonuna kadar yenilemek zorundadır. Tescili yenilemekten vaz geçerse durumu buluş yapan akademisyene, öğrencisine vb bildirmekle yükümlüdür. Bildirim yapmadan, yenilemez veya tescili tamamlamazsa buluş yapanın zararını ödemesi gerekir (SMK 121 md).
SMK 121 md hayatın ve ticaretin gerçekleriyle uyuşmaktan çok uzaktır öncelikle her buluş için tescil başvurusu yapılması mantıklı olmayabilir bazı buluşlar, ticari sır olarak saklanmaya müsaittir.
Diğer yandan bir buluşu ve yeniliği, yasal koruma süresi zarfında (Patent 20 yıl, Faydalı Model 10 yıl, Endüstriyel Tasarım 25 yıl) devamlı takip edip koruma süresini yenilemek çoğu zaman gereksiz ve masraflı bir işlemdir. Özellikle ticarileştirilemeyen veya alternatifleri çoğalan buluş ve ürünler için külfet niteliğindedir. Bu tür bir tescili yenilemeyen ya da vazgeçen üniversitenin, buluş sahibine tazminat ödemesi riski bulunmaktadır.
Tescil süreleri nispeten uzun olup bu süre zarfında üniversite ile buluş yapan akademisyen veya öğrencinin bağının kopması kaçınılmazdır. Üniversite, buluş hakkında vereceği her kararı, bağı ve irtibatı koptuğu buluş yapana bildiremez.
Dolayısıyla SMK’da yer alan üniversite buluşlarını düzenleyen maddeler bu haliyle üniversiteler açısından son derece ciddi riskler taşımaktadır.
SMK henüz 2017 yılında yürürlüğe girdiğinden ve buluş sayısı şu an nispeten düşük olup henüz bu riskler gerçekleşmemiştir fakat kanunun yürürlüğünden sonraki 5 yıl (2022/2023) sonrası üniversiteler aleyhine çok ciddi tazminat davaları açılacağı kanaat ve tecrübesindeyim.
- SMK’da Teknokentlerde yapılan buluşlar hakkında düzenleme bulunmaması eksikliktir, eksikliğin giderilmesi gerekir. Uygulamada bir yandan üniversitelerle, ticari işletmeleri birlikte çalışmaya teşvik edip Teknokentler kurulurken diğer yandan bu hususta SMK’da düzenleme bulunmaması büyük eksikliktir. SMK yer alan üniversite ve çalışan buluşları hakkındaki düzenlemelerde yukarıda bahsettiğim üzere ciddi derecede sorunludur. İş insanından bu sorunları göz göre göre üstlenmesini beklemek ne derece doğrudur?
- Üniversiteler, projeleri, buluşları, teklifleri profesyonelce yönetmelidir. Üniversite, Kuluçka Merkezi, TTO bünyelerinde yürütülecek işlerin, değerlendirilecek projelerin alanında uzman kişilerce profesyonelce yönetilmesi gerekir.
Üniversiteler bu işleri çoğu zaman bünyelerinde yer alan akademisyen ve idari personelle yürütmeyi tercih ediyorlar. Bu durum tarafsızlığın yitirilmesine, hizipleşmeye, akademik kaygıların ön plana çıkmasına ve işletme körlüğüne neden olmaktadır.
Üniversite ve ticari işletmelerin, Teknopark benzeri yapılar kurması gelişmiş ülkelerde 70 yılı aşkın bir süredir uygulanmaktadır. Başarılı olan emsallerin, nasıl kurulup yönetildiği incelenerek ülkemizde de aynı şekilde hayata geçirilmesi gerekir, başarı için başkalarının deneyimlerinden faydalanmak şarttır!